Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Yazarlar


Altay Öktem

Altay Öktem 1964 yılında İstanbul’da doğdu. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 1992 yılında ilk şiir kitabı Eski Bir Çocuk’u çıkardı. Ardından Sukuşu (1992) Beni Yanlış Öptüler Aslında (1993) Çamur Şiir (1995)  Her şey; Oda Kırbaç Ayna (1998)  Sokaklar Tekin Değil (2003)  Parça Tesirli (2005) ve toplu şiirleri Beni Yanlış Öptüler (2006) yayınlandı. 1988 Ali Rıza Ertan, 1989 Akademi Kitapevi ödüllerinden sonra 1990’da Yaşar Nabi Nayır, 1995’te Orhon Murat Arıburnu, 2000’de ise Cemal Süreya ödüllerini aldı.

Şiirin yanı sıra Filler Çapraz Gider, Tanrı Acıkınca ve Bu Kitaptan Kimse Sağ Çıkamayacak adlı romanları da bulunan Altay Öktem, denemelerini Hayat bazen Çentiklidir ve İçimde Bir Boşluk Var adlı kitaplarda topladı. Aslında Saçları Siyahtı adlı bir öykü kitabı da bulunan Öktem, altkültürlerin iletişim aracı olan fanzinleri incelediği Şeytan Aletleri adlı kitabı 2000 yılında yayınladı. (2. baskı Everest Yay. 2006) Kadıköy Karg’art’ta açtığı Genel Kültürden Kenar Kültüre 101 Fanzin adlı serginin ardından aynı adlı fanzin seçkisini ve Şehrin Kötü çocukları adlı fanzin şiir antolojisini yayınladı. 2007’de ise Sık Rastlanan Hastalıklar Atlası adlı deneme kitabı yayınlandı.

Tüm Yazıları

Bunca aradan sonra, Ve Eşek Meleği Gördü adlı kitabının yayımlanmasının üzerinden neredeyse yirmi yıl geçmişken Bunny Munro'nun Ölümü ile yeniden karşımızda Nick Cave. "Bunca aradan sonra" derken, elbette yazar Nick Cave'i kastediyorum. Yoksa Cave, sesiyle ve sözüyle bir an bile kendinden mahrum bırakmadı bizi.

Sam Savage aklı bir karış havada bir Türk yazar olsaydı da beni hümanist entel serseri bir fındık faresi kılığına sokup romanımı yazmaya kalksaydı, kitabın adını Altayin koyardı herhalde. Niye? Elbette aslına uygun olsun diye! Çünkü Savage’ın kitabının adı Firmin. E, başkahraman fare de ben olacağıma göre, kitabına benim ismimi çağrıştırmayan, tamamen farklı bir isim koyması yakışık almaz.

Günlerdir, Hakan Günday’ın sıra dışı romanlarının içinde belki de en sıra dışı olan; çünkü diğerleriyle karşılaştırıldığında, başka bir “sıra”ya ait olduğu anlaşılan Ziyan’ı okuyorum. “Askerlik” gibi bıçak sırtı bir konuyu; hem de bunca rahat ve doğal bir dille ele alması bile Ziyan’ı, günümüz edebiyatı içinde özellikli bir yere taşıyor.

Bazı ölümler vardır ki bizi (bizi derken toplumu kastetmek isterdim aslında; ama maalesef değil, eli kalem tutanları, az buçuk mürekkep yalamışları, ara sıra da olsa okumayı iş edinenleri kastediyorum mecburen) derinden yaralar. Düşünceleriyle yaşadığımız çağa hiza verme yetisi olan bu kişilerin ölümlerinin ardından birkaç satır yazmak da alışkanlık haline gelmiştir.

Görünmeyen, dünyadaki birçok eleştirmen tarafından yılın en iyi romanları arasında sayılmakla kalmadı, birçok eleştirmen tarafından Paul Auster’in en iyi romanı olarak kabul edildi.

1944 yılında Londra (bir başka versiyona göre St. Louis) hayvanat bahçesinde yangın çıktığı bir gerçek; ama hipopotamların tanklarında haşlandıklarına dair kesin bir bilgi yok elimizde. Hayvanat bahçesinde o kadar hipopotamın olduğu da su götürür.

Hayat o denli hızlı akıyor, herşey o denli hızlı değişiyor ki, “gerçek”in hayata uyum sağlaması gitgide zorlaşıyor. Bugünün gerçeğiyle dünün gerçeği arasında dağlar kadar fark var artık. Yarının gerçeğini, hayal bile edemiyorum!

Hikmet Temel Akarsu, kaybedenlerin hikâyelerini yazmanın bir kazanç olmadığını en iyi bilenlerden biri.

Günümüzde şiirin okur kaybettiğine inanmadığım gibi, şiirin bir sıkışmışlık hali içinde olduğunu iddia eden ediplerin de, asıl kendilerinin iki arada bir derede sıkışayazdığını düşünüyorum. Şiir okur kaybetmedi, çünkü (manzumeleri saymazsak) şiir okuru üç aşağı beş yukarı hep bu kadardı zaten; ihtiyati tarih sürecinde. Biz, karşıdan karşıya geçmeyi beceremiyorsak, suç kimde?

 

Sadece ileri doğru gitseydi; bazı şirketlerin sponsorluğunda gelişen “güncel sanat” yapıtlarıyla oyalanmakla yetinir, mesela 20. yüzyılın başlarında Picasso'yla Braque'ın adjunction (eklenti) nesnelerle ürettikleri kolajlarla hiç ilgilenmezdik.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.