Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Yazarlar


Burcu Bayer

1989, Trabzon doğumlu. Bilkent Üniversitesi Felsefe bölümünden mezun. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Felsefe bölümünde asistan olarak çalışıyor. Estetik, sanat, edebiyat üzerine düşünüyor. Eleştiri ve incelemeleri çeşitli dergilerde yayımlandı.

Tüm Yazıları

Balzac’ın karakterleriyle dolu bir salon düşünün. Goriot Baba kızlarının saadeti için çırpınıyor, kızlarıysa hiç oralı değil, Madame Vauquer’nin pansiyonerleri bir masanın etrafında oturmuş sohbet ediyorlar, ötede Felix ile Henriette uzun bir sessizliği paylaşıyorlar, Eugenie Grandet taşra sıkıntısını yanında getirmiş etrafı seyrediyor...

Zerdüşt elinde fenerle Taksim’de bir kitapçıya girer ve “Edebiyat öldü, onu siz öldürdünüz,” diye bağırır. Bugün, İstanbul’da yaşayan bir Nietzsche’miz olsaydı, böyle yazardı muhtemelen. Nietzsche tüm değerlerin değersizleştiğini söylerken 1800’lerin Avrupa’sından bahsediyordu. Biz de 2000’lerin edebiyatından bahsedeceksek, düşünmemiz gereken en önemli kavramlardan biri devalüasyondur.

“‘Bu öykü müthiş,’ dedi abim. ‘İnsanın aklını başından alıyor. Fazla kopyan var mı?’ Olduğunu söyledim. Bana abisi-küçük-kardeşiyle-gurur-duyuyor gülümsemesiyle baktıktan sonra yere eğilip elindeki sayfayla köpeğin kakasını aldı ve çöp bidonuna attı.

Bir öykü kitabını elinize aldınız, içinden prospektüs çıktı. Ne yaparsınız? Çoğumuz prospektüsü okuma zahmetine katlanmadan, alışageldiğimiz şekilde kitabımızı okuruz: Günde iki veya üç öykü, tercihen bol sıvı ile. Bazı meraklı okuyucular ise prospektüsü satır satır okur ve tüm endikasyonlardan haberdar olmak ister. Bazıları yalnızca bir aksilikle karşılaştığında prospektüsü açar.

“Unutuş galip gelecek, nesnenin yazıya dökülmemiş öyküsü yitip gidecek seninle birlikte. Yalnızca bunun için bile değmez mi yazmaya bu önemsiz ayrıntıları?” Evet, sorumuz bu. Cevabı ise Ali Teoman’ın Öykü Uçları’nda gizli. O büyük unutuşun iştahla uzattığı ellerini Ali Teoman “çok çok kısa öyküler”le savuşturuyor.

İnkar etmenin alemi yok, tuvalette kitap okuduğunuzu biliyoruz. Peki, bir tuvalette 13 gün mahsur kalacağınızı bilseniz yanınıza hangi kitabı alırdınız? Siz düşünedurun, Roberto Bolaño’nun Tılsım’ında Auxilio Lacouture, başına geleceklerden habersiz üniversitenin tuvaletinde Pedro Garfias’ın şiirlerini okuyordu.

Şu La Manchalı yaratıcı asilzadenin başımıza açtığı işler bitmek bilmiyor. Modern romanı başlattığı yetmezmiş gibi, şimdi de postmodern romana el atmak niyetinde. Malumunuz Don Quijote’nin sonunda Cervantes elyazmalarını bulur ve hikayenin bundan sonrasını Seyyid Hamid Badincani’nin anlatacağını söyler.

Pessoa, o büyük Huzursuzluğun Kitabı’nda, “Düşlerimde günlük hayatı imgelerle süslemeyi, sıradanlığı olağanüstü göstermeyi öğrendim; kuytu köşeleri, ölü eşyaları yalancı bir gülüşle parlatmayı, belki bir teselli olur diye, kendimi anlattığım cümlelere ahenk katmayı,” der. Tuncer Erdem’in yeni kitabı bak, gene o şey’in de bu alıntıyla açılması tesadüf değil elbet.

Çocukluğun büyülü bir bahçe olduğu hep söylenir. Erginleşme ise büyü bozumudur. Masalların gücü buraya dayanır, fantastik bizi bu yüzden cezbeder. Rüyasında uçabilen çocuk, balkonun korkuluklarına yaklaşırken şüpheyle dolar, “ya uçamazsam”: Büyü bozulmuş, yetişkinliğin dümen suyuna girilmiştir artık.

Hayat klişesiz geçmez. Hatta çoğu kez klişeler bir nevi sosyal arketip olarak iş görüyor. Amerikan filmlerinden gidelim: Arka bahçede kendi kendine beyzbol oynayan çelimsiz oğlan, lisenin popüler kızı, çocuklarıyla kaliteli zaman geçirmeye ayarlı idealist anne, sosyal hayata uyum sağlayamayan gaziler, zenginleşme hayaliyle çalışan, daha çok çalışan orta sınıf üç çocuklu babalar...

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.